top of page

Göklerin Günahı ×4×

İnsanoğlunu yerde tutabilmek için üstlerine Gök serildi, Öfkelidoğanları dizginlesin ve düzen yeniden sağlansın diye Gök sakinleri yaratıldı.

¡|¡ ■ ¡|¡

𝕾𝖍𝖊𝖆𝖒𝖚𝖘 Dava başladığından beri sorguladıkları üçüncü kişi ve şimdilik ulaşabildikleri son nokta olan William Swift tam bir gerizekalıydı. Tanığını evrak işlerinden dolayı beş on dakika bekleten Sheamus, kendisi içeri girer girmez adamın klasik "şımarık zengin" moduna gireceğini düşünmüştü. Sonradan keşke öyle olsaydı, diyecekti.


William Swift dedektif odaya teşrif ettiğinde çok gergindi, neredeyse titriyordu ve sucuk gibi terlemişti. İlk söylediği şey ağzından bir çırpıda çıkıverdi:

"Yemin ederim karımı aldatmadım!" Sheamus kaşlarını çatarak yavaşça tanığın karşısındaki sandalyeye oturdu.

"Pardon?"


"Kutsal olan her şey üzerine yemin ederim ki karımı aldatmadım dedektif!" Son derece dominant bir kadın olan karısıyla evliliğine olan sadakatine inandırmaya çalıştığı polis içinden "Deli misin nesin kardeşim?!" diyordu.


"Evililik hayatınız beni ilgilendirmiyor Bay Swift-"


"Tamam kabul ediyorum o bara hiç gitmemeliydim. Lanet olası Frank! Her şey onun suçu, her şey onun başının altından çıktı ama... Ama kesinlikle dişi olan hiçbir canlıya yan gözle bile bakmadım-"


"Tekrar söylemeyeceğim, evlilik hayatınız gram umrumda değil. Ben terapistiniz değilim, bir dedektifim; siz de terapide değilsiniz, karakoldasınız." William Swift'in küçük beyni bu kadar çok bilgiyi aynı anda işlemekte zorluk çekiyordu.


"O zaman beni neden apar topar buraya getirdiniz?"


"Bu iki kadını barda bulunduğunuz gece gördünüz mü?" Sheamus içini çekip tanığına iki gizemli kadının fotoğraflarını uzattı.


"Evet... Evet! Şu kahverengi saçlı kadın bana asılmıştı.


"Sonra?" Sheamus açıkçası William'ın söylediklerinin doğruluğundan pek emin değildi.


"O bana asıldı ama... Ama ben ona yüz vermedim!" Savaş kazanmış bir komutan edasıyla konuşuyordu. "Kesinlikle yüz vermedim hatta çok sırnaşınca onu kovdum ve yanımdan gönderdim." Bu, iki numaralı gizemli kadının adamın yanından ayrılışına denk gelen anın çarpıtılmış sebebi olabilirdi.


"Size tam olarak ne dedi? Adını söyledi mi? Şüpheli bir şey fark ettiniz mi? Beyaz saçlı kadınla konuştunuz mu?"


"Şey..." William hafızasını zorladı. "Benimle flört etti, bana içki ısmarlamakta ısrar etti, adımı tahmin etmeye çalıştı. İsmini söylemedi. Pek de uzun sürmedi aslında, sonra onu kovdum. Birkaç hakaret savurup beyazlı kadının arkasından bardan çıktı." Adam, dedektifin sıradaki sorusuna vereceği yanıtı dile getirmeden önce biraz sesini kıstı. "Bana sorarsanız şüpheli ya da değişik bir şeyi yoktu, klasik bir fahişeydi. Yani klasik fahişeleri bildiğimden değil, öyle geldi-"


"Kapa çeneni." Müdürü kendisini, -önemli bir şirketin önemli bir pozisyonunda çalışan- tanığına karşı daha nazik olması için aralarındaki cama vurarak onu uyardı. "Beyaz saçlı kadına gelelim."


"Onunla hiç konuşmadım ama kahverengi saçlı kadın bardan çıkmadan önce barmen çocukla dışarı çıktı. Sarhoştu sanırım, sallanarak yürüyordu. Hatta yürüyemiyordu, barmen koluna girmişti."


"Onun hakkında bir şey biliyor musun?"


"Benim... Benim avukatımı çalışmama gerek olacak mı?" Sorguya alındığından beri söylediği en mantıklı sözü de korkaklığından söyleyen William konuştukça batıyordu.


"Sorularıma zamanında yanıt verirseniz hayır, Bay Swift."


"Bilmiyorum, onu hayatımda ilk kez gördüm."


"Gözünüze takılan herhangi bir özelliği, tuhaf hareketleri var mıydı?"


"Hayır." Sheamus, davada onu bir arpa boyu yol aldırmayacak bir sürü boş bilgiyle ofisine dönmek için masadaki dosyaları toplayıp son derece somurtuk bir suratla ayağa kalktı.

"Teşekkürler Bay Swift, bu kadardı. Artık eviniz dönebilirsiniz-"


"Bekleyin. Sol kolunu omzundan dirseğine kadar kaplayan kocaman bir dövmesi vardı."


"Barmenin mi?" William Swift sonunda işe yarayabilecek bir ayrıntıya parmak basmış, kedi olalı ilk faresini tutmuştu.


"Evet, sanırım siyah bir Anka kuşu dövmesiydi." Sheamus'un tüyleri, duyduğu sembolle diken diken oldu.


Linda ve Hamish, saatlerdir dışarı çıkmayan arkadaşlarının ofisine girdiklerinde Sheamus hararetle karıştırdığı dosyalarla odasını fena dağıtmıştı. İçerisi toz ve ter kokuyordu, sabahtan beri bir kez bile kapatılmamış klimadan dolayı havasızdı.


Dostlarını görür görmez araştırıp edindiği bilgileri onlara aktarmaya koyuldu:


"Şunu dinleyin; bir dönemin tekrar doğuşunu, var oluşu, dirilişi, yanıp küllerinden yeniden doğmayı sembolize eder. Tuğrul kuşu, Phoenix, Anka kuşu, Sênmurw, Sîna-Mrû, Simurg, Rukh ve Kaknus gibi farklı adlarla da bilinir.


Anka kuşunun uzun ömürlü, herkesin göremeyeceği ama görenleri mutluluğun en tepesine çıkartan bir kuş olduğu söylenirmiş. Çoğu kültürde tüm kuşların hükümdarı ve atası olarak biliniyor. Bilgi Ağacı dallarında yaşamakta olup her şeyi bilirmiş, yuvasına ulaşmak için Yedi Dipsiz Vadi'yi aşmak gerekirmiş.


Efsanelere göre ölümünün yaklaştığını hissedince yuva inşa edip bir sıvıyla bu yuvayı sıvarmış ve güneş kuru dalları yakınca yanarak ölürmüş. Akabinde küllerinin arasından yenilenmiş olarak tekrar doğarmış. Bazı yerlerde yazana bakılırsa o kadar yaşlıymış ki üç defa evrenlerin yıkılışına tanık olmuş.


Rengi hakkında birtakım kaynaklar bakır, bazıları yeşil, birkaçı tüm kuşların renklerini bir arada barındıracak kadar renkli olduğundan söz ediyor. Neden biri siyah demiyor biliyor musunuz? Çünkü siyah Anka kuşu; mitolojilerde bahsi geçen, bir gözyaşı her hastalığı deva olan, kanatlarını çırpınca insanlığın üzerine bilgelik yağdıran ve dirilişin sembolü olan Anka kuşunun aksine bencilliğin, safi kaba kuvvetten kaynağını alan gücün ve ölümün simgesidir-"


"Sheamus dur."


"Ne?" Kendini kaptırmış olan Sheamus, meslektaşı kendisini bölünce şaşırarak gerçek hayata döndü.


"Yeter Wilson, gerçekten yeter." Linda ve Hamish'in yüz ifadeleri Sheamus'un gösterisiyle ilgilenmediklerini çok net bir şekilde ortaya koyuyordu.


"Sorun nedir?"


"İki saati aşkındır odanda olduğunun farkında mısın?" Dedektif, dostlarının neden endişelendiğini halen daha anlayabilmiş değildi.


"Çalışıyordum-"


"Kendine eziyet ediyordun!" Hamish, Linda'yla kıyaslanınca çok daha dobra ve sabırsız olduğundan kadının Sheamus'u onu kırmadan ve alıştırarak konuşma planını hemen bozdu. "Siyah Anka olayını duyunca girdiğin halleri göremeyecek kadar kör, sebebini bilemeyecek kadar bilgisiz olduğumuzu mu sanıyorsun? Adamım..." Hamish konuşmasına içini çekerek verdiği arada Linda'nın sert bakışlarını görmezden geldi. "...seni anlıyoruz, cidden fakat böyle devam etmene göz yumamayız. Güneşe çıkmamak ve uyumamaktan vampire döndün, kahveyle resmen fotosentez yapıyorsun ve seni hayata dönmeye en çok yaklaştıran şey vakaya onların dahil olduğuna inanmak."


"Alakası yok!" diye apaçık ortada olan gerçeği reddederken yalanına Sheamus'un kendisi bile inanmamıştı.



"Seni düşündüğünden iyi tanıyoruz Sheamus." Linda haklıydı.


"Tamam, kabul ama her şey bundan ibaret değil. Bakın, ya cinayetle ya da kurbanlarla Kaknus bir yerden bağlantılı. İçimden bir his bu cinayetlerin failini bulmanın bizi onlara götüreceğini söylüyor. Hem katili yakalayıp hem de Kaknus'u çökertebilir ve bir taşla iki kuş vurabiliriz-"


"Hayır yapamayız." Linda yüzünde sıkıntılı bir ifadeyle masaya ağzı açık bir zarf fırlatıverdi ve Sheamus da zarfı açıp ceset fotoğraflarını incelemekte gecikmedi. "İstihbarattan bilgileri anca alabildik. Üç ay kadar önce Kaknus'un merkezi basılmış. Elebaşı Dante yakalanacağını anlayınca önce tek tek adamlarını, sonra kendini vurup öldürmüş. Merkezdeki dosyalardan da diğer kilit üyelere ait bilgilere ulaşılmış. Yani Kaknus çökertildi."


"Ben..." Ağabeyinin ölümüne ve ailesinin dağılmasına yol açan, gelmiş geçmiş en köklü ve tehlikeli yeraltı çetelerinden birinin ortadan kaldırılması aslında bu kadar kolay mıydı yani?


"Dört avarenin öldürülüşü Doğu Sokağı'nda hiç olmayan bir şeymiş gibi bunu karmaşıklaştırıp Kaknus'a bağlamaya duyduğun karşı konulamaz isteği doyuramayacağın için üzgünüz." Hamish şoka girmiş dostuna yaklaşıp elini omzuna koydu. "Bu dosyanın iş çıkışı kapanacağını umuyoruz?"


"Wilson?" diyerek onlara boş boş bakan Sheamus'tan yanıt istedi Linda.


"Tamam!" Sheamus pes etti. "Öyle olacak!" Linda, Hamish'in arkasına gizlediği açık avucuna vurup "çak" yaptı.


"Şükürler olsun! Bunu kutlamalıyız!" Hamish ikinci aşamaya geçti. "Bu akşam bize geliyorsunuz, Gloria ve çocuklar çok sevinecektir. Sheamus aynı zamanda sen gece bizde kalacaksın."


"Ne?" Genç dedektif arkadaşlarının onun için yaptığı her şeye minnettar olsa da onun için korktuklarından dolayı yaptıkları planın farkına vardığında ilk düşündüğü şey buna gerek olmadığıydı. "Size 'Tamam.' dedim ya, daha ne istiyorsunuz?"


"Üzgünüm dostum ama sana bu noktadaki güvenimizin tamamını tükettin, emin olmak zorundayız." Hamish karısı Gloria'ya misafirlerinin geleceğini haber vermek için onu aramadan önce kapıda durup epey uzun zamandır rahatsız olduğu bir şeyi sonunda söyledi. "Gelmeden önce bir zahmet duş al, anaokulu çocuklarının beslenme çantalarının dibindeki bozulmuş salatalık gibi kokuyorsun." Ross'u araştırmakla görevli memur aradığı için çalan telefonu yüzünden Sheamus'un lafı ağzına tıkıldı.


"Hadi ama Wilson!" Jolie ile Brandon tekrar başa döndüklerini düşünerek isyan ederken o kadar da haksız değillerdi.


"Söz veriyorum bu son!" Sheamus'un ceketini giyerken verdiği söz, hiç mi hiç güvenilir değildi. "Elliot? Evet, evin adresini ver! Hemen hemen!"


¡|¡▪︎¡|¡

𝕰𝖑𝖊𝖆

Bir hafta önce üç kıza öldürttüğü adamların izini, öldükleri caddede arıyor olmak Éléa'ya, Herakleitos'un zamanında ne kadar haklı olduğunu düşündürmüştü. İnsanoğlunun evreninde cidden değişmeyen tek şey, değişimin kendisiydi.

Hiçbir şey, dün olduğu gibi kalmıyordu. Hiçbir şey daimi değildi. Ölüm fanilere çok değer verdikleri paradan, güçten bile daha yakındı ama onlar bunu unutarak sevdiklerine gereken vakti ayırmıyor, saçma ve gereksiz emeller peşinde koşarak kısıtlı zamanlarını boşa harcıyorlardı.


Ah insanlar... Ne aptallardı! En çok da kum tanesi kadar bile yer kaplamadıkları evrenin fatihi gibi davrandıkları ve kendilerini ölümsüz zannettikleri için aptallardı.


Dar sokağa sığabilmek için arkasından yürüdüğü Axel, gevezelikten başka bir şey yapmadığını düşündüğü Éléa'nın suskunluğunu garipsemişti:


"Neden düşüncelisin Soysuz?"


"Senin aksine düşünebildiğim ve fikir üretebildiğim için." Axel, Éléa'nın görmeyeceğini ama tahmin edeceğini bilerek gözlerini devirdi. "Aksi halde bizi bu kanalizasyondan farksız yola sokmazdın."


"Bir çapulcunun evine gitmen için kırmızı halı bulamadım, affet beni."


"O çapulcunun evine ne bok yemeye gideceğiz? Ve neden ikimiz?" Herhangi bir şeyi Axel ile ortak yapmak yerine bu sokakta saatlerce yürüyebilirdi.


"Acınası hayatlarının sona ermesinde elinin olduğu heriflerin aslında beş kişilik bir grup olduğunu öğrendim çünkü."


"Kimden?"


"Başka acınası hayatlardan." Kesinlikle iyi bir açıklamaydı. "Beşincisi Mike, son zamanlarda pek ortalıkta görünmüyor, mahalleye uğrasa bile yanında hep başkaları oluyormuş ve bir süredir bir barda barmenlik yapıyormuş. Hangi barda, öğrenmek ister mısın?"


"O gece gittiğim bar..." diye oldukça yerinde bir varsayımda bulunan Éléa'nın kafasındaki yapboz parçaları birleşmeye başlamıştı.


"Aynen öyle Soysuz. Şu anda gittiğimiz çöplük de şu aralar en çok birlikte görüldüğü, barda yerine çalıştığı ev arkadaşının evi. Ross muydu, Tod muydu öyle bir saçmalıktı adı. Bana sorarsan oradan işe yarar bilgilerle döneceğiz." İblis kadın, Axel'ın haklı olmasını Axel için umdu çünkü sonunda, onca mide bulandırıcı yolu incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler için çekmiş olurlarsa Axel'ı bir binadan diğerine savururdu. "Diğer soruya gelirsek... Kader? Ya da sadece Daisy ve Joaquin'in bize dikkat çekmeme konusunda güvenememesi." Daisy ile Joaquin de ikisi gibi meşguldü, buldukları Diagniumun bağlantılı olabileceğini düşündükleri kişilerin listesinden zarar görmeleri en çok ilgi çekecek, yankı uyandıracak kişilerin ağzını aramaya gitmişlerdi.


Axel birden durunca Éléa onun sert ve geniş sırtına çarptı, bu bir binaya toslamaktan farksız olduğundan burnu acımıştı:


"Ross ve Mike'ın Beyaz Saray'ına hoş geldin."


"Burası bir ev değil Axel." Éléa önce hayal kırıklığıyla önünde durdukları kocaman beton yığınına, sonra öfkeden yanmaya başlamış irisleriyle Cehennem varisine baktı.


"Ne o zaman?"


"Burası bir fabrika! Acınası kaynakların gerçekten de acınasıymış!" Genç iblis, bir hiç uğruna bok götüren ve yol demeye bin şahit isteyen patikalarda yürümüş olmaktan hiç hoşlanmamıştı.


"Öyleler ama bence doğru adresi vermişler." Axel gözlerini kısıp "Daha dikkatli bak Soysuz." dedi.


Kendisine Soysuz denmesine sinir olan Soysuz, gelecekteki efendisinin dediğini yapıp odaklandığında fabrikanın kırık camlarında bir hareketlilik gördü:


"Bu o barmen."


"Gördüğün gibi..." Axel dudağının tek tarafını yukarı kaldırarak çok bilmiş bir ifadeyle güldü. "...ben yanlış yapmam, yaptırırım." Éléa hiçbir şey söylemeyip Axel arkasını dönünce kusuyormuş gibi yaptı.


Fabrikaya arka kapıyı kullanarak girdiler. Girdikleri yeri aydınlatan hiç ışık yoktu çünkü lambalar patlak, duvarlardaki pencereler Ay ışığına kapatılmıştı. Zaten onların da görmek için ışığa ihtiyacı yoktu.


Adımları, insan kulağının işitemeyeceği kadar sessiz; silüetleri, gözlerinin göremeyeceği kadar gölgeyle bütünleşmişti. Ross ve Mike'ı ortalarına alarak daire oluşturmuş, tanımadıkları on kadar adamın ve bir kızın hararetli bir toplantı yaptıkları odanın içinde onlara doğru ilerlerken fark edilmeleri imkansızdı.


Bulundukları oda fabrika terk edilmeden önce her neyse genişlik olarak da yükseklik olarak da devasa bir odaydı. Onlarca kolinin üst üste konmasıyla oluşturulmuş belki de yüzlerce yük sütunu ve bir vinç odanın sol tarafını kaplıyordu. Sol taraf boştu çünkü orada içini göremediği büyük bir kazan vardı, buranın bir zamanlar ilaç fabrikası olarak hizmet verdiği düşünülürse kazanın orada neden bir başına bırakıldığı belliydi. 


Ne olur ne olmaz diye bir sütünün arkasına gizlendikten sonra toplantıya kulak misafiri oldular. Gri, uzun saçları at kuyruğu yapılmış ve akıl hocası gibi duran zayıf adam konuşuyordu o sırada.


Gerçi konuşmaktan çok, deli danalar gibi bağırarak sigaranın karman çorman ettiği ses tellerinin daha da çok içine sıçıyordu:


"Başımıza nasıl bir bela bulaştırdığınızın bilincinde misiniz?! Bunu üstlerimize nasıl aktaracağız? 'Mike eski dostlarına başlarına bir şey gelir diye en gizli ve önemli silâhlarımızdan birini verdi, onlar da öldürüldükleri için bunu kaybettiler ve şimdi polisler de peşimize.' mi diyelim ha Miki? Konuş!"


"Beni rahat bıraksınlar diye verdim!"


"Kapa çeneni!" Dengesizlikte son nokta olan çatlak herif, cebinden bir paket ile çakmak çıkardı ve tütününü yaktıktan sonra konuştu. "Patrona hesabınızı kendiniz vereceksiniz."


"Halledeceğiz Sully, Kaknus üstüne yemin ederim ki halledeceğiz. Polislerin dört Doğu Sokağı ipsiz sapsızının dosyasıyla daha fazla uğraşmamak istemediklerine karar vermesi ve davanın kapanması an meselesi! O çakıyı da bulacağız, izini sürüyoruz-"


"Ne halt yerseniz yiyin!" Sully, Mike'ı koruyan Ross'u azarladı. "İster hatalarınızı telafi edin, ister etmeyin. Bundan sonrası beni ilgilendirmez, söyleyeceğim son şey patronun karşısına tek başınıza çıkacağınız..."


Éléa ve Axel'in dikkatleri tamamiyle önlerindeki tartışmaya yöneldiği için ikisi de açılıp içeri silahlı ve sorun çıkarmama ihtimalleri olmayan polisleri alan kapının sırtlarına sapladığı bıçağı hissetmediler.

 
 
 

Recent Posts

See All

Comments


  • Pinterest
  • Tumblr Social Icon
  • Instagram

©2020 by Kelime Ressamı. Proudly created with Wix.com

bottom of page