top of page

Şapkacı -0-

Updated: May 13, 2020

Savaş, kız çocuğu büyütmekten daha kolay. Taht Oyunları

♣♠♦ ~ ♦♠♣


Yirmi Altı Yıl Önce - Saat: 01. 54 Gecenin bir vakti, yaşlı kadının kapı zili tekrar çaldı: "Allah aşkına, yine mi sen?" Kapı genç adamın yüzüne çarpmak ve onu ezip geçmek istercesine tekrar açıldı. Kadın, o kadar sert baktı ki kapı ile yapamadığını bakışları ile yapacaktı neredeyse. "Saat gecenin ikisi, dört buçuk saattir yüzsüz yüzsüz hala benden ev istiyorsun seni lanet palyaço. Eğer polisi aramamı istemiyorsan, hemen evimden defol!" Çivava cinsi köpek dişlerini göstererek hırladı. Adam o köpeği hiç sevmemişti: "Efendim lütfen beni dinleyin..." "Sana verecek evim mevim yok benim! Defol buradan!" "Bakın. Gerçekten az önce yaptığım şey için üzgünüm. Lütfen beni affedin. Bu eve çok ihtiyacım var!' "Benimde aklı başında bir kiracıya ihtiyacım var. Kafadan çatlak bir palyaçoya değil!" Kapı kapanmadan önce ayağını aralığa koyarak kapanmasına engel oldu. Canı acımıştı ve büyük ihtimalle üzerine iki üç gün basamayacaktı. "Yine ne var lanet olası?" "Rica ediyorum efendim. Beni dinleyin. Bir kızım var ve yaptığım saygısızlığın cezasını çekmek için henüz çok küçük." Kadın kapıdan çıkarak adamı şüpheli bir tavırla süzdü. "Bir kızın mı var?" "Evet efendim. Ayrıca yüzünüze su fışkırtacak bir şaka çiçeği de yok." Dedi gülerek. Ama kadın gülümsemedi. Şaka çiçeği esprisini anlamadığı gibi bunu da anlamamıştı, espri anlayışı hiç mi hiç yoktu? "Kaç yaşında?" "Henüz yaşını doldurmadı. Altı aylık." "Annesi?" "Yok." "Erkeklerin doğum yapabildiğini bilmiyordum." Espri konusunda o kadar da kötü değilmiş, diye düşündü. Kadın birden pot kırmış olabileceğini fark etti. "Doğumda mı öldü yoksa?" "Evet efendim." Acıma hissine bulanan şüpheci gözleri, sert halini kaybetmişti. "Kızın nerede?" "Burada." "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" "Hayır efendim. Bekleyin." Genç adam kızını sakladığı sepeti, olduğu yerden çıkarıp tekrar eve döndü. Yaşlı kadının göz çevresi, küçük bebeğin yüzünü gördüğünde yüzüne yayılan gülümseden dolayı kırıştı. Bebek esnedi. Tüye benzeyen kızıl saçlarının bir tutamı burnunun üstüne konunca hapşurdu. Sonrasında tombul yanaklarında beliriveren gülüş görüp görülebilecek en tatlı manzaraydı : "Çalışıyor musun, bir işin var mı?" "Evet efendim. Harikalar Sirkinde sihirbazlık yapıyorum, yaklaşık bir haftadır." "Kötü bir alışkanlığın var mı?" "Ne var mı?" "Sigara, alkol, madde falan kullanıyor musun?" "Şey... Onlar ne?" Kadın ellerini dua eder gibi yukarı kaldırdı."İçeri gir seni palyaço. Konuşalım bakalım. Kimsin, nesin?" ♣♠♦ ~ ♦♠♣ Yirmi Yıl Önce - Saat: 20.32 "Hey Efsun, nereye?" Küçük kız, babasını dinlemeden koşarak odasına geçti. Babası yetişmeden kapıyı kilitleyip kendini yatağa atarken, bir saat kırk iki dakikadır yaptığı gibi ağlamaya devam ediyordu. Adam kapıya vurdu ve içeri seslendi : "Efsun? İyi misin küçük bezelyem?" "Değilim!" Adam dudaklarını yalarken ne olduğunu anlamak için çalıştı. Sırtını kapının yanına yaslayacak şekilde çöktü yere. "Kapıyı açmak ister misin küçük bezelyem?" "Hayır." "Emin misin?" "Evet." "Görünmez Kedi içeri mi girsin yani?" "Hayır!" "O zaman aç kapıyı küçük bezelye." Kapı iki üç dakika demeden açıldı. Uzun kızıl saçları yüzünü, omuzlarını ve kucağında ki Beyaz Tavşan'ı kaplıyordu. Altı yaşındaki bir kız çocuğu için kısa bir boyu vardı. Sırtını kapı kenarına dayamış babasının tam dibine oturdu. Adam onun kızıl saçlarından bir tutamı parmağına doladı : "Ne olduğunu anlatmak ister misin?" Burnunu çekti. Kahverengi büyük gözleri, neredeyse saçları kadar kızarmıştı. "Bana öksüz dediler! Onlara annemin beni Harikalar Diyarı'nda beklediğini söyledim ama inanamadılar! Bana güldüler!" Ağlamaya devam etti. Babası onu kolunun altına aldı. "Senin bir soytarı olduğunu söylediler." "Neden?" "Palyaçolar soytarı olurlarmış." "Ama ben bir sihirbazım!" Kızı burnunu tekrar çekti. "Öyle mi dediler?" Kız başını salladı. "Öyle dediler." "Peki biz birileri saçma konuşunca ne yapıyorduk?" Kızı tavşanı babasının kucağına bıraktı. Sonrada kendi kulaklarını kapadı. "Peki hâlâ benim sesimi duyuyorsan?" Bu kez minik eliyle babasının ağzını kapattı. ♣♠♦ ~ ♦♠♣ On Beş Yıl Önce - Saat: 10.06 Merdiven dev sirkin, dev sahnesinde devede kulak gibi kalıyordu. Keşke altı buçuk metre yüksekliğinde olmasaydı. Uzun ama güvenli görünmeyen tel, yeni cambaz adayını çok korkutuyordu. Ama Harikalar Sirki'nin sahibininin sinirleri yükselmeye başlamıştı. Yanında ki korkudan ve aynı sinirle gerilmiş adama döndü : "Kızın artık yürüyecek mi yoksa bebek bezlerini çıkartalım mı?" "Benim kızım bebek değil Bay Acar." Sesini yükseltti. "Hadi Efsun. Onlara yapabileceğini kanıtla!" "Baba burası çok yüksek!" "Değil tatlım. Yapabileceğinden çok daha kısa. Sadece metrelere ve uzunluk ölçülerine öyle geliyor!" Elinde ki denge sopası kızının elinden kayarak yere düştü ve üç parçaya bölündü. Adam yutkundu. "Hadi tatlım, evde dans ediyormuş gibi düşün." "Ben evde altı metre yüksekliğinde, incecik bir ipin üzerinde dans ettiğimi hatırlamıyorum!" "Ne güzel işte! Şu anda bunu bilmeyen milyarlarca insandan biriyken, gelecekte bunu yaptığını hatırlama şansına sahip olacak nadir kişilerden biri olacaksın! Ayrıca altı buçuk metre." Duyamasa da iç çektiğini görebiliyordu. İlk adımı attığında içinden kopan bir şeylerin, fırtınaya tutulduğunu hissetti. İlk adım, Alice. İkinci adım, Beyaz Tavşan. Üçüncü adım, Şapkacı. Dördüncü adım, Görünmez Kedi. Beşinci adım, Yumurta İkizler. Altıncı adım, Uzun Çiçekler. Yedinci adım, Dev Tırtıl. Sekizinci adım, Beyaz Kraliçe. Dokuzuncu adım, Kırmızı Kraliçe. Onuncu adım, son. Deli gibi alkışlamaya başladı. Aslan eğitmeni ıslık çaldı, akrobat takımı tezahürat yaptı. Bay Acar ise, gözünden bile sakındığı; heyecandan ve utançtan kızarmış küçük bezelyesini tehlikeye atmaktan başka bir şey yapmadı. Eliyle beni takip et dedi. Kızına el sallayarak veda etti : "Ben hemen geleceğim küçük bezelyem, harikaydın!" Ardından patronu olacak o tombalağı odasına kadar takip etti : "Kızın bu gün yine berbattı palyaço. Bir hafta sonra gösteri var ve yeterince iyi olmazsa..." "Birincisi, ben sihirbazım. İkincisi, bunu ona sormadım. Üçüncüsü, berbat mı?" "Sana sor demedim. Gelecek dedim. Onu çalıştırdın çalıştırdın. Beni gerisi bağlamaz." "Çalışmak için daha çok küçük." "Bizim gelirlerimizden büyük olduğu kesin." "Bunu ona sormam gerek, istediğinden emin değilim." "Hayatını kazanmak için başka ne yapacağını sanıyorsun sihirbaz?" dedi, sesleniş şekline özel bir vurgu yaparak. "Onun öğretmen olmak istediğini hatırlatırım, efendim." derken, adamın az önce yaptığının aynısını yaptı. "O işleri geç sihirbaz. Senin kızından öğretmen de, doktor da olamaz." "Nedenmiş?" "Çünkü babası sensin." ♣♠♦ ~ ♦♠♣ On Üç Yıl Önce - Saat: Okul Çıkışı Kızını evine kadar takip ederken kapıyı yavaşça kapadı. Kız, o kadar sinirliydi ki adam bir anlığına onun ergen değil de; bahçelere konulan şişko cüce heykellerinden biri çalınmış, yaşlı bir kadın olduğunu zannedecekti: "Küçük bezelyem, kes şunu lütfen!" "Bana bezelye demeyi bırak! Ben bir sebze yemeği değilim!" Örülgü saçları savaştan çıkmış gibiydi. "Beni herkesin içinde rezil etmeyi bırak! Bana küçük bir bebek gibi davranmayı bırak! Saçma sapan davranmayı da bırak!" Olabildiğince sakin bir sesle: "Sende müdür ve öğretmenlerine bağırmayı bırakmalısın küçük bezel... Efsun." "Beni anlamıyorlar! Kimse beni anlamıyor!" "Belki de sen anlamıyorsun Efsun." "Ben anlaşılmayacak bir şey yapmıyorum ki! Onların saçma düşüncelerine katılmak, saçma kareogrofilerine uymak zorunda değilim..." "Ben sadece istediğim gibi dans etmek istiyorum'du değil mi gerisi?" Yastığı babasına fırlattı. "Benimle dalga geçmeyi kes artık!" "Efsun..." "Onlar beni ciddiye almıyorlar. Düşüncelerim olabileceğini kabul etmiyorlar. Ama bunu yapmayacağım. Ben onların kalıplarına uymayacağım!" "Ama Efsun, onlar senin öğretmenlerin! Senin iyiliğini istiyorlar." Gözlerini kıstı. "Onları mı koruyorsun yani? Bana karşı?" "Efsun..." "Sen berbat bir babasın!" Gözleri karanlık bir duygu barındırıyordu. Nefret değil. Değil. Değil. Değil. "Sen dünyanın en berbat babasısın!" Kızı koşarak odasına giderken çöküp başını ellerinin arasına aldı. Kıvırcık uzun saçları arasında gezdirdi. Camdan Esin Hanıma baktı. Bağrışmaları duyup balkona çıkmıştı karşı evden. Mimik ve beden hareketleri ile "Sakin ol." diyordu. Sakin ol. Derin bir nefes alarak sesinin çatlaklarını doldurdu : "Yemek yemedin Efsun!" "Aç değilim!" Ağlıyordu. ♣♠♦ ~ ♦♠♣ Yirmi Dört Yıl Önce - Pazartesi Günü - Saat. 12.46 Kendi eseri çikolatalı, kremalı ama birazcık yamuk pastaya ve üzerindeki dört muma gururla baktı: "Hadi bakalım küçük bezelyem. Üfle." Esin Hanım heyecanla pastanın önünde ki küçük kızı durdu. "Sakın dilek tutmadan üfleme ufaklık!" Kız gözlerini kapadı ve bir anlığına durdu. Sonra tek nefeste dört mum ile süslenmiş pastayı üfledi. Esin Hanım da, babası da alkış tutup doğum günü şarkısını söylemeye başladı. Esin Hanım merakla sorarken bir yandan kıkırdıyordu. "Ne diledin?" Adam sanki bir bebeği yenmesi istenmiş gibi tiz bir çığlık attı. "Sakın söyleme! O zaman gerçekleşmez!" Yaşlı kadın gözlerini kıstı. "Sen sus çok bilmiş şey!" Küçük kız kıkırdadı. "Şimdi hediyeler! Önce ben vereceğim!" Ufaklık, kadının verdiği hediyeyi dış kısmını yırtmadan; soyarak açtı, küçük kutudan minyatür bir asker ve prenses çıktı. Esin Hanım geçimini bunlardan yapıp satarak sağlıyordu. Yüzünü melekleri andıran bir gülümseme kapladı ve Esin Hanıma sarıldı : "Çok teşekkürler." "Ay canım, beğendiysen çok sevindim." Başını salladı küçük kız, kadın onu bebek şampuanı kokan saçlarından öptü. Babası katlanmış paketi kızına uzattı. Gergin olduğu, hal ve hareketlerinden belliydi. Paketten tuhaf bir oyuncak çıktı. Köpeğe benziyordu ama kesinlikle bir köpek değildi. Suratı bir yumruyu andırıyordu. Burnuna basınca cızırtılı bir şekilde, sen benim en iyi arkadaşımsın, diyordu. Kız kıkırdadı : "Bu çok çirkin." Adam, Esin Hanım ile dolu dolu gözleri ile bakıştı. "Onu çok sevdim! Teşekkürler baba." Adam ani bir nefes vererek ferahladı ve bacaklarına sarılmış kızına eğilerek karşılık verdi.

 
 
 

Recent Posts

See All

Comments


  • Pinterest
  • Tumblr Social Icon
  • Instagram

©2020 by Kelime Ressamı. Proudly created with Wix.com

bottom of page