Şapkacı -2- 'Geçitler Geçidi'
- Kelime Ressamı

- Apr 21, 2020
- 7 min read
Updated: May 13, 2020
Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir. Goethe
♤♧◇ ~ ◇♧♤
'Efsunkar'
Tık. Yer ile bir bedenin arasında kaldım. Nefes alamıyorum.
Tık. Nefes. Alamıyorum. Gözlerim görmüyor.
Tak. Sesler duyuyorum. İnsan sesleri ve tıkırtılar.
Tik. Bacaklarım da bir soğukluk var.
Tıkır. Üstümde ki şeyi üzerimden ittirdim. Yuvarlandı ve ahladı. Derin bir nefes aldım.
Tak. Öksürdüm. Tıkırtılar arttı.
Tık. Burnuma pasta, tatlı ve şeker kokuları geliyor. Gözlerim yanıyor.
Tıkır. Boğazım feci ağrıyor, gözlerimi açamıyorum; çok acıyor.
Göz kapaklarımı ovuşturarak açmaya çalışınca canım acıyor ama sonunda beceriyorum. Gerçi çok bir şey fark etti sayılmaz. Etraf zifiri karanlık, görülecek neredeyse hiçbir şey yok.
El yordamıyla bir şeylere tutunarak titreyen bacaklarım üzerinde ilerliyorum. Burasının neresi olduğunu bilememek aşırı ürkütücü ve ben bundan hiç mi hiç hoşlanmadım.
Camdan sızan Ay ışığının aydınlattığı bir kısma geliyorum ve orada birkaç yağ lambası buluyorum.
Hepsini yakmam beş dakikamı yiyor ama sonunda içerisi aydınlanıyor.
Burası... Bir pastane!
Ama ben en son oteldeydim, geçidi açmaya çalışırken gelen o serseri ile dövüşüyordum, buraya nasıl ve ne ara gelmiştim? Hafızamı zorlasam da bu soruların cevabına dair bir bilgi bulamadım.
O sırada yerde top halini almış bir vücut gözüme çarptı, vitrinin arkasındaydı, kahverengi saçları darmadağın olmuştu ve burnundan akan kanı eliyle durdurmaya çalışıyordu. Ama neden böyle tuhaf giyinmişti? Game of Thrones'tan fırlamış gibi duruyordu.
O an bana nasıl saldırdığı aklıma geldi ve tezgahtan bir bıçak aldım. Kafasını kaldırıp bana baktı : "Ne var?!" Sorusunu yanıtsız bıraktım. "Burası neresi?" Bilmiyordum. Tek bildiğim kurt gibi aç olduğumdu ve her yerde, ama her yerde tatlılar vardı. Üstelik burası dar da değildi, epey büyüktü. Gözlerimi hâlâ tehlike arz ettiğini düşündüğüm Deniz'den ayırmadan masada kat kat olan sunum tabağında duran kap keklerden birini alıp ısırdım. Dolgulu, şekerli, yumuşak, kremalı, çıtır çıtır ve enfes. Dudağımın üzerine bulaşmış kremayı yaladım. Mükemmeldi, inanılmaz bir tadı vardı. "Sana bir soru sordum." "Ben de cevap vermedim seni eşkıya. Ayrıca bilmiyorum." Kalkıp raflarda göz gezdirerek kendine göre bir pasta seçti. Ben de o sırada düşünüyordum. "Senin üstünde bu elbise mi vardı?" Evet, yoktu.
Ve birden kafama bir şey dank etti ve yediğim keki de bıçağı da yere düşürdüm.
Burada uyanmadan önce Deniz ritüeli bozduktan sonra dövüşmeye başlamıştık. En en son olduğumuz yer aynanın önüydü.
Sırtımdaki ıslaklık kan değildi, açılmış geçitti. Söylediğim şeyler onu tetiklemiş olmalıydı. Başarmıştım!
Harikalar Diyarı'ndaydım!
Hissettiğim halsizlik, boğaz ağrısı, nefes alamama, kıyafet değişimi türü şeyler de evrenler arası yolculuğun yan etkilerindendi : "Hey? N'oldu?" "Nerede olduğumuzu biliyorum!" "Ne?" "Biz evrenler arasında yolculuk yaptık! Ağzımızdan çıkan şeylerden biri şifreyi kırmış ve geçidi açmış olmalı ve üstelik dolunay, ritüel vakti sayesinde bu kolaylaşmış olmalı! Hatta bahsettiğin kayıp kardeşin en son benim sirkimde görüldüyse ve bir anda yok olduysa bunun sebebi geçit aynalarını tetiklemiş olması olabilir. O da büyük ihtimalle buradadır." "Dediğinden hiçbir şey anlamıyorum!" "Şu an Harikalar Diyarı'ndayız!" Bana inanmayarak baktı, sanki çok umurumdaydı. "Boş ver anlamana da gerek yok. Ben gittim." "Dur, nereye?" Onu dinlemeden açık kapıdan çıktım, burası bir masaldı, neden kapı kilitlesinlerdi ki zaten?
Dışarısı gece ve karanlık olduğu halde yemyeşil çimenler, masmavi ırmak ve şekerleme ağacı görülebiliyordu. Bazı karakterlerin evleri ve sesleri seçiliyordu. Siyah gökyüzündeki yıldızlar rengârenkti, uzakta Beyaz Kraliçe'nin sarayı vardı.
Burası, Harikalar Diyarı. Doğduğum yer.
Koluma çimdikledim. Yanağımı sertçe sıktım. Saçımı çektim. Acımıştı.
Deniz gelip beni sarstığında rüyadan uyanmış gibi silkindim, ona tokat attım ve uzaklaştım : "Bana dokunma! Git başımdan, ne diye takip ediyorsun beni?" "Beni bu lanet yere getirip yokmuşum gibi davranmana izin mi vereceğimi sanıyorsun?" "Seni buraya ben getirmedim! Sen benim suçum olmayan bir şey yüzünden beni ölesiye döverken bin beş yüz yılda bir gerçekleşen ritüelimi bozdun ve bir anda ikimizde yanlışlıkla ağızdan çıkan söz yüzünden buraya düştük. Olay bu! Şimdi inansan da inanmasan da Harikalar Diyarı'ndasın! Anladın mı? Şimdi burada yollarımız ayrılıyor çünkü burnumu yamultan bir şiddet eğimlisiyle babamı ve annemi bulma niyetim yok!" "Bu imkansız!" diye sitem etti ama çok çaresiz görünüyordu. "Bu bir masal! Masallar gerçek değildir ve paralel evrenler arasında geçiş yapmak mümkün değildir!" Yanımızdan elinde saat olan ve geç kaldım diyen Beyaz Tavşan geçti. Konuşuyordu. Ve elinde saat tutuyordu. "Bir aynadan içeri girdik, bir anda giymediğimiz kıyafetlerin içinde uyandık. Ne imkansız sence?" Başımı ellerim arasına alıp elbisenin eteğiyle oynadım. "Bu nasıl olur? Nasıl? Gerçek olmaması gerekiyor! Tamam, bunlar bir rüya. Tek açıklaması bu Gerçek değil..." Yanağını sert bir tokatla buluşturdum. Sinirden çarpılmış gibi duruyordu. "Yine ne vuruyorsun?" "Az önce attığım yumruk yetmemiş sanırım, bir de tokatla deniyeyim dedim buranın rüya olmadığını kanıtlamayı." "Bekle, sen nasıl biliyorsun ki?" "Burayı bana babam anlatırdı." Ağlamaya başladığım bir sır değildi. "Buraya... Buraya sadece Diyarlar Diyarı Geçidi'nden geçerek gidilebilirdi. Özel bir şifre ve eşya kullanarak bir aynadan geçilmesi gerekiyordu masalda. Ve geçidi sadece belli kişiler açabilirdi." Yüzümdeki nemi sildim. Gözlerimi kaldırıp etrafımda dönerken bulunduğumuz yerde göz gezdirdim. Çocukluğumun hayali... "Harikalar Diyarı. İmkânsızlığın gerçek olduğu yer. Yalandan ibaret olmadığını biliyordum." "Her neyse." İç çekti. "Bu şey çok kaşındırıyor!" Güldüm. Hiç elbise giymediği için beni anlayamazdı. "Eee, kardeşim nerede şimdi?" "Nereden bileyim ben?" "Burada olabileceğini söyleyen sensin!" "Bak, beni delirtme! Olabilir dedim! 'En son benim sirkimde görüldüyse bir anda yok olmasının nedeni geçidi açmış olması olabilir.' dedim. Bunu şu lanet olası beynine sok, kardeşinin kayboluşuyla uzaktan yakından alakam yok! Suçlayacak kişi arayışında beni bulmuş ve bana takmışsın ama yanlışsın seni serseri!" Derin bir nefes alarak bakışlarını kaçırdım. "Tamam, özür dilerim. Haklısın." "Ne dedin duyamadım?" "Asla tekrarlamam." Çok da lazımdı çünkü senin özrün bana! "Ancak beni burada öylece bırakamazsın! Hiçbir yeri bilmiyorum! Daha önce bir masalın içine hiç girmedim!" "Çok da güzel bırakırım! Seni daha tanımıyorum bile!" deyip nehri kontrol ettim, onu izlersem eve giderdim. "Ama ben seni tanıyorum." Koşarak arkamdan geldi. "Annen lohusa hummasından dolayı senin doğumunda ölmüş. Seni on altı yaşına kadar baban Umut Uzay ve ev sahibiniz Esin Dar büyütmüş. On altı yaşında ev sahibiniz ölmüş, babam kaybolmuş. On yaşında dünyanın en pahalı ve ünlü bale okulu Moskovskiy Zolotoy Puant'a* tam burslu giren ilk kişi, okula giren ilk Türk olmuşsun. On yedi yaşında eskiden babanla birlikte çalıştığınız batmış durumdaki sirki bedavaya devralmışsın. Sirki beş yıl gibi kısa bir sürede gelebileceği en üst seviyeye çıkardın ve tüm dünyada ünlendin ama adını duyuran tek şey bu değildi. Sürekli kazancının belli bir kısmıyla başta yetim ve öksüz çocuklar olmak üzere insanlara yardım ediyordun. Zaten beni en çok sinir eden şey buydu: onca çocuğa yardım ederken neden benim kardeşimi kaçırmıştın ve çocuk kaçıran biri nasıl bir yandan bu kadar iyi olabiliyordu?" Benim biyografimi ezberlemiş olması beni tanıdığı anlamına gelmezdi fakat bu yine de beni rahatsız etti. "Lütfen, bana yardım et." "Konuşmandan etkilenmem ve 'Evet.' demem mi gerekiyor?" "Evet?" "Hayır!" "Neden?" "Çünkü sana güvenmiyorum." "Ben de sana güvenmiyorum." "O zaman neden sana yardım etmemi istiyorsun?" "Çıkarlarına güveniyorum." Tek kaşımı kaldırarak konuşmasının devamını bekledim. "Babanı ve anneni bulmaktan söz etmiştin. Ben sana babanı ve anneni bulmanda yardım edeyim, sen de bana kardeşimi." "İlk defa geldiğin ve hiçbir şeyini bilmediğin bir evrende ailemi bulmama mı yardım edeceksin? Güldürme beni." "Ben bir dedektifin oğluyum, iz sürmek kanımda var ve üstelik sen devlet sırrıymış gibi sakladığın halde gösterilerinden, bebekken kullandığın beze kadar her şeyini ortaya çıkarttım." "Burada senin babanın dedektif bürosundaki gibi belgeler, büyüteçler yok Bay-ben-her-haltı-bilirim. Burada fizik kuralları yok, burada bildiğin hiçbir şey yok. Burada taht için kavga eden sihirli kraliçeler, lanetler, iskambil kartından askerler ve uçan tırtıllar var." "Bir masaldayız. En kötü ne olabilir ki?" "Bir masalın iç yüzünü öğrenebilirsin." Hiçbir şeyden haberi yoktu. "Masallar ve hikayelerin hiçbiri o incecik çocuk kitaplarından ibaret değildir. Buralarda sayfalar çok daha kanlı." "Peki beni geri evime gönderebilir misin?" "Hayır, söylediklerimi ne bire bir hatırlıyorum ne de hangisi parolaydı biliyorum." "O zaman bir ağacın önünde oturup şeker yiyip ölümümü beklemektense denemek zorundayım. Hem teklifi kabul etmezsen de yapacağım bir şey yok, seni takip edeceğim. Eğer ayak bağı olmamı istemiyorsan-" "Kapa çeneni ve beni takip et." Yüzündeki o zafer dolu sırıtışı silmek için çenesine okkalı bir yumruk geçirmek istesem de eve gitme isteğim daha ağır basıyordu. "Nereye?" "Benim evime."
♣️♠️♦️~♦️♠️♣️
Küçük kızı parmağını çekiştirmeye devam ediyordu: "Baba, bana masal anlat!" "Küçük bezelyem, çok yorgunum-" "Baba n'olur!" Yavru kedileri andıran, babasının dayanamayacağını bildiği bir yüz ifadesiyle baktı. "Peki." "Yaşasın! Yaşasın!" Elleriyle çok ciddi bir ifadeyle dur yaptı. "Bekle!" Biraz sonra peluş oyuncakları ile geri döndü. "Şimdi anlat." Adam yorgunlukla koltuğa çöktü, çocuk onun bacaklarına başını koydu. Kızının kızıl saçlarına uzun, kemikli parmaklarını daldırarak saçlarıyla oynamaya başladı. "Tavşanların saat tuttuğu, kedilerin görünmez olduğu, çiçekler ve Yumurta İkizler ile çay partisi yaptıkları zamanların birinde... Diğer tüm masal diyarlarının tam ortasında bulunan Harikalar Diyarı'nda bir Şapkacı varmış. Tam adı Çılgın Şapkacı olan bu adamın kıpkırmızı saçları ve yemyeşil gözleri varmış. Tam bir çılgınmış ve kurabiye ile çaya bayılırmış. Orada herkes anormal olduğundan, herkes normalmiş, çünkü herkesin anormal olduğu bir yerde sen normal isen, anormal olurmuşsun.
Günün birinde Harikalar Diyarına bir kız düşmüş. Bu kız normalmiş. Ve orada herkes anormal olduğundan, normal biri onlara göre anormal imiş. Adı Alice olan bu kız, Şapkacı ile hemen çok yakın arkadaş olmuşlar. Harikalar Diyarı'nın kraliçesi Beyaz Kraliçe, bu kızı diğerleri gibi çok sevmiş. Bu arkadaşlığı da, kızın misafir olarak kalmasını da onaylamış. Ama onaylamayan ve şiddetle karşı çıkan biri varmış: Kırmızı Kraliçe.
Ona göre normal biri buraya asla ama asla gelmemeliymiş. Hemen o bet sesiyle bağırmış: 'Kellesini uçurun!' Beyaz Kraliçe, asıl yetkinin kendinde olduğunu bildiğinden buna izin vermemiş. Aynı zamanda kız kardeşi olan Kırmızı Kraliçe, buna çok kızmış. O kadar kızmış ki, kendi emrinde ki Kart Askerlerden oluşan bir ordu toplamış ve Beyaz Kraliçe'nin sarayını basmış. Hem onun tacını, hem sarayı hem de tüm yetkiyi alıp ona karşı çıkan herkesi öldürmek için. Savaş başladıktan sonra, Kart Askerlerden biri Beyaz Kraliçe'yi tüm Harikalar Diyarı halkının önünde rehin almış. Tüm bağrış çığrışlar kesilmiş, herkes pür dikkat Beyaz Kraliçe'nin boğazına dayanmış o bıçağa bakıyormuş. Çünkü tacın sahibi olan kişi yetkiyi devretmeden öldürülürse olacak berbat şeyleri hepsi biliyorlarmış. Kırmızı Kraliçe tekrar bağırmış: 'Kellesini uçurun!' Tam o sırada, Alice ve Şapkacı Beyaz Kraliçe'yi kurtarmak için gelmiş. Tavana bağlı iki iple öne doğru sallanarak onu kurtarmışlar.
Alice ve Şapkacı kahraman ilan edilmiş, Kırmızı Kraliçe de Karanlık Diyara sürgüne gönderilmiş. Şapkacı bu sayede, en yakın arkadaşlarından biri olan Alice ile çok merak ettiği Cadılar Diyarı'na yolculuk yapabilecekmiş." Kızı uykulu uykulu atladı. "Dünyaya!" "Aynen öyle. Geçitten geçerek Cadılar Diyarı'na, yani Dünyaya geçmişler. Şapkacı orada, Cadılar Diyarı Dünya'da, tüm cadılar arasında bir melek görmüş." Uyumadan önce, konuşmak için savaş verdiği son cümlesi merakının eseriydi. "Sonra ne olmuş?" "Joker doğmuş. Her iki diyara da ait, her iki diyarın da parçası Joker."

Comments