top of page

Şapkacı -6- Oda

Sevdiklerinizi incitmeyin. Çünkü birgün, onları incitmek için bile bulamayabilirsiniz.

Yukarı Bak


♣♠♦ ~ ♦♠♣


Deniz'le nereye gittiğimizi bilmeden yalnızca Beyaz Kraliçe'yi takip ediyorduk. Merdiven iniyor ve çıkıyor, kapılardan içeri giriyorduk. Soru soramıyorduk çünkü kadın çok seri ve hızlıydı, arkasına yani geride kalmamak için neredeyse koşmak zoruna kalan bizlere bile dönüp bakmıyordu.


Sonunda açtığı kapı bizi büyük bir terasa çıkarttı ve ilerledikçe azalan gün ışığına kavuştuk.

Bana sarılmasını beklemiyordum ama bu beni rahatlattı ve gerilmiş kaslarımı gevşetti, ona karşılık verdim. Ayrıldığımızda soğuk ve kemikli parmağı yanağımda ince bir yol çizdi:


"Ne kadar büyümüşsün! Seni son gördüğümde birkaç aylık ufak, kızıl saçlı bir bebektin." Yüzüme bakınca beni değil, eski anılarını gördüğü gözlerinden belliydi. "Gittikçe annene benziyorsun." Bu cümlesi gözlerimi doldurdu. "Beni misafirinle tanıştırmayacak mısın?" Sesi, konu Deniz'e gelince birden soğumuştu ama bunu yargılamıyırdum. Sonuçta benim gelişim başlı başına bir mucizeyken yanımda bir de Harikalar Diyarı ile hiçbir ilgisi olmayan bir yabancı vardı.


"Ben Deniz majesteleri, sizinle tanışmaktan onur duydum. Efsun'un arkadaşıyım." Onlar tokalaşırken Deniz'in sözlerine göz devirerek tepki versem de çocuğun ağzının iyi laf yaptığını kabul etmek zorundaydım.


"Bu kadar resmiyete hiç gerek yok." Tekrar bana döndü. "Buraya nasıl geldiniz? Şifreyi kullanarak mı, gezegenlerin buluşmasından yararlanarak mı?"


"Bu çok uzun bir hikaye." Ve benim hiç anlatmakla değerli vaktimi boşa harcayasım yok. Biz boş boş konuşurken zaman akmaya devam ediyor. "Parolayı bilip bilmediğimizi kast ediyorsanız üzgünüm ama olumsuz yanıt vereceğim. Aslında bir hata üzerine buraya düştük diyebilirim." Deniz'i işaret edip ekledim. "Özellikle o hataydı."


"Hata ya da doğru, önemli olan burada olmanız." Bizi gördüğüne cidden çok sevinmişe benziyordu. "Alice de görse mutluluktan havalara uçardı!"


"Aslında gördü fakat mutluluktan havalara uçtuğunu söyleyemem. Daha çok beni kovmaya çalıştı." Beyaz Kraliçe'nin gülümsemesi hafifçe söndü, sonradan toparlasa da çoktan yakalanmıştı. "Ne gizliyorsunuz? Sorun nedir? Lütfen Alice gibi beni korumak için gerçekleri saklamaya çalışmayın çünkü ben artık çocuk değilim! Siz isteseniz de istemeseniz de ailemi bulmadan hiçbir yere gitmeyeceğim! Beni kararımdan vazgeçiremezsiniz!"


"Ondan eminim tatlım. Annen gibi inatçı keçinin tekisin." Deniz'i kast ederek "Onun yanında konuşabilir miyim? Ona güveniyor musun?"


"Çalışıyorum." Deniz sırıtarak dirseğini omzuma koydu.


"En azından direkt 'Hayır.' demedin, ilerleme kaydediyoruz." Dirseğini omzunu kaldırıp üstümden attım.


"Sırnaşma." diye çemkirdim. Beyaz Kraliçe atışmamızı tebessüm ederek izliyordu. "Sizi dinliyoruz efendim."


"Alice ve ben babana verdiğimiz söze farklı açılardan bakıyoruz. O her ne olursa olsun seni güvende ve bu işlerin dışında tutmamız gerektiğini düşünüyor. Bense Diyar'ın da güvenliğini düşünmek zorundayım ve durumumuz göz önüne alındığında daha kendimiz onlara karşı gelemezken seni tehlikelerden uzakta tutacak gücümüzün olduğunu düşünmüyorum. Hem aksi için ne kadar çabalarsak çabalayalım eninde sonunda her şeyi öğrenecek ve seni uzakta tutmaya çalıştığımız olayların göbeğine balıklama atlayacaksın. Süreci uzatmanın lüzmu yok, özellikle de bu haldeyken..."


Başlarına ne tür bir bela sardıkları hakkında ufacık bir fikrim dahi yoktu ancak Beyaz Kraliçe'yi babama verdiği sözden dönmeye ittiğine göre durum oldukça sıkıntılıydı. Beyaz Kraliçe korkuluklara bileklerini yasladıktan sonra -benim merak ve heyecandan ortadan ikiye ayrılacak kadar sabırsızlandığımı görmezden gelerek veyahut hiç görmeyerek- aheste aheste konuya girdi:


"Kız kardeşimin intikam ve taht tutkusunun son olayın ardından sürüldüğü topraklarda köreldiğini umuyordum ve kabul ediyorum ki bu fikre karşı beslediğim her bir umut boşunaydı. Yalnızca ben bunları göremeyecek kadar onu seviyordum."


Beyaz Kraliçe'nin yaptığı onca şeye rağmen kardeşine duyduğu karşılıksız ve tükenmez sevgiyi tek çocuk olduğum için anlayamasam da saygı duyuyordum. Sonuçta ailesinden geriye kalan son kişiydi. Lakin Deniz'in içeriği değişmiş bakışlarından yola çıkarak onun, Beyaz Kraliçe'nin hislerini benden iyi anladığını rahatlıkla söyleyebilirdim:


"Sizin dünyanızdan gelmiş birinden yardım alıyor. Kim olduğunu da nasıl buraya geldiğini de bilmiyoruz ama etkinliklerinin olası bir savaşta sonucu nasıl yönde etkileyeceğini tahmin etmek için medyum olmaya gerek yok."


"Bu etkinlikler de ne?"


"Hiç şahit olmadım ama yarı kurt yarı insan melezleri yaptıkları haberlerini aldım. Modern dünyanın teknolojisinden ve Harikalar Diyarı'nın sihrinden aynı anda yararlanıyorlarmış; insanüstü hıza, güce, duyulara sahiplermiş ve ısırdığı insanları kendilerine çevirerek çoğalıyorlarmış-"


"Kurt adamlar!" diye Kraliçe'nin sözünü keserek çığlık attı Deniz. Heyecanı yüzünden okunuyordu fakat yaptığı saygısızlıktı. Ona bunu fark ettirebilmek için kötü bakışlar attım. "Ne? Sen hiç Teen Wolf izlemedin mi?"


"Saygısızlık ediyorsun."


"Sorun değil." dedi kraliçe yumuşakça, aslına bakarsanız bence bayağı sabırlıydı. "Yaptıkları masal karakterlerinin zihnini kontrol edebilen makineyle ellerine geçen herkesi ya köle ya da ordusunda asker yapıyormuş. Bu noktada hâlâ parolayı bilmedikleri ve masallar arası yolculuk yapamadıkları için şanslıyız ama bu an meselesi."


"Neden?"


"Annen ve baban ellerinde." Bunu beklesem de kesin olarak öğrenince boğazıma bir öküz oturmuş gibi hissettim. "Annen bir masal karakteri değil, baban da Harikalar Diyarı dışında geçirdiği zaman yüzünden değişime uğradı. Makine onları etkilemiyor lakin bu sorunu çözerlerse yandık demektir. Masalları dolaşarak herkesi kendi tarafına çekerse hiçbir şansımız kalmaz. Üstelik bunu da engelleyemiyoruz çünkü kimi Kızıl Topraklar'a yolladıysam dönmedi, masal karakterlerini oraya yollamak aptallıktan başka bir şey değil." İç çekerken çaresizliğini ve hüznünü gizleyemedi bakışları. "Beni ve ordumu yenip tüm Diyarı fethettikten sonra akabinde diğer evrenler var. Ve ilk sıradaki evrenin sizin evreniniz olduğunu söylemesem de tahmin edebilirdiniz herhalde."


"Biz masal karakteri değiliz."


"Deniz haklı!" İlk defa. "Deniz'in burayla hiçbir bağlantısı yok ve ben de yarı Diyarlıyım. Kızıl Topraklar'a gidip makineyi bozabilir ve sonra-"


"Bir orduya karşı bir başınıza savaşmak zorunda kalırsınız. Ordusunun yarısının zihnini kontrol ettiklerinden oluşması diğer yarısını size karşı kullanmayacağı anlamına gelmiyor." Bunu hesaba katmamıştım.


"Ama yapabileceğimiz bir şey olmalı! Öyle oturup bekleyecek miyiz? Bizim zihnimizi kontrol altına alamamalarını avantaja çevirmeliyiz!"


"Şu sıralar bu çok sık olduğu için korkmaya başlasam da Efsun'a katlıyorum." Deniz bana arka çıktığına göre Beyaz Kraliçe'nin ikna olmaması ihtimali ortadan kalkmıştı, ağzı iyi laf yapıyordu. "Eğer bahsettiğiniz kişi amacına ulaşırsa benim de evrenim tehlikeye gireceği için elimden geleni ardıma koymacağıma güvenebilirsiniz. Her şeyi yapabiliriz. Onlara karşı kullanabileceğiniz tek koz bizken neden tereddüt ediyor ve zaman kaybediyorsunuz? Elinizdeki en kısıtlı şeyler bunlarken bence bizi hemen oyuna sürmelisiniz." Yumruğumu geriye doğru uzattım ve Deniz ile yumruk tokuşturduk. Çocuk sonunda işe yaramıştı.


"Elimdeki tek koz siz olmadığınız için."


"Ne?" dedik, Deniz'le aynı anda.


"Benimle gelin." Eliyle arkasından onu takip etmemizi işaret edip kapıya doğru havada süzülür gibi yürüdü.


"Yine mi cehenneme kadar yürüyeceğiz?!" diye isyan eden Deniz'in kolunu çimdikledim.


"Şikayet etme."


"Sen de ikide bir bana emir verme!" Beyaz Kraliçe ile merdiven inerken onu rahatsız etmemek için fısıldayarak tartışıyorduk. "Ben senin hareketlerini komutlarınla kontrol edebileceğin küçük köpeğin değilim."


"Ben sana 'Küçük bir köpeksin.' demedim, yalnızca burada söz hakkı bulunmayan davetsiz misafirin tekisin."


Deniz homurdandı, yanıt vermedi.


Merdivenlerden indikçe yürüdüğümüz dar koridorlardaki ışık azaldı. Bir noktada her yer zifiri karanlık oldu, düşmemek için yavaşlamak ve birbirimize tutunmamız gerekti.


En öndeki Beyaz Kraliçe durunca bunu beklemediğimiz için ben ona çarptım, Deniz de bana yapıştı. Geriye çekildiğimizde adım seslerinden arkasına yani bize döndüğünü anladım:


"Az sonra size vereceğim sır, Alt Diyarlar'ın yaradılışından beri beri korunan bir sır ve ben sizi bu sırra layık görüyorum. Sizden de layık olmanızı bekliyorum. Anladınız mı?"


"Evet majesteleri." diye yanıtlan Deniz, güven vermek amacıyla resmîyete dönmeyi seçmişti ve işe yaramıştı. Beyaz Kraliçe onun söz vermesiyle uzun süredir kullanılmadığını gizleyemeyen, her hareketinde gıcırdayan kapıyı ittirdi ve bir sürü kapının daha olduğu bir odaya girdik. Deniz mırıldandı. "Bu kadının kesinlikle kapı fetişi var."


Söylediğine gülmekten kızamadım, aynı zamanda önüme de bakamadım. Bu yüzden zeminin tahtalarla sağlamlaştırılmaya çalışılmış, çürük kısmını fark etmedim. Haliyle üstünden de atlamadım ya da kenarından da dolaşmadım. Ayaklarımın altındaki taban çatırdadı, yorgun tahtalar kırıldı, vidalar söküldü ve boşluğa düştüm:


Çığlığım Deniz ve Beyaz Kraliçe'yi aynı anda korkuttu:


"Efsun!" Başımı göçüğün içinden çıkarttım. Canım yanmıştı, kıymıklar bacaklarıma batıp her yerimi çizmişti.


"Ben iyiyim!" Ayağıma yumuşak ve tüylü bir şey değip gidince bu sözün geçerliliği havaya karıştı. "FARE! Fare! Deniz! Deniz çıkart beni buradan!"


"Tamam, tamam! Bağırma ve kollarını uzat!" Dediğini ilk defa ikiletmeden yerine getirdim, beni ellerimden tutup çekti ve bir an bileklerim yerinden çıkacak zannettim.


Deniz beni göçükten çıkartırken çorabım, kırık tahtalardan birinin sivri kısmına takılıp yırtıldı ancak yine de fare aklıma geldikçe az hasarla kurtulduğumu düşünüyordum.


Kalkıp üzerimi silkeledikten sonra özür dilerim:


"Affedersiniz, çok önemli bir konuşmanın ortasında sakarlık yaptım. Önüme bakmalıydım."


"Asıl ben özür dilerim, sizi zeminin yüzyıllar içinde çürüdüğü ve sağlam olmadığı konusunda uyarmayı akıl edemedim." Deniz atıldı.


"Başka biri başka bir yerini kırmadan artık fasulyenin faydalarına geçebilir miyiz?" Beyaz Kraliçe tabii ki kendi dünyasına ait olmayan bu deyimi anlamamış ve Deniz'e öküzün trene baktığı gibi bakmaya başlamıştı. "Sanırım bunun ne demek olduğunu bilmiyorsunuz."


"Bilmiyorum."


"En iyisi boş verelim." diyerek araya girdim. Beyaz Kraliçe gülerek beni destekledi.


"Kesinlikle." Hiçbirimiz burada fazladan zaman geçirmeye niyetli değildik. "Burası on ana alt diyara geçitsiz, paralosız yolculuk yapabilmek tasarlanmış On Diyar Odası. Odanın tam ortasındaki yuvarlağın içindeki on köşeli yıldız da bu alt diyarları temsil ediyor."


"Nasıl yani? Kapıların ardında on masal evreni var ve biz onlara istediğimiz gibi geçebilir miyiz?"


"Ne yazık ki hayır. Öyle olsa kız kardeşim çoktan burayı basmıştı." Göstermek için kapılardan birinin kolunu çevirdi ama açılmadı. "Kapılar kilitli, mühürlü."


"Madem açamıyoruz, o zaman neden buradayız?" Deniz açıkça sıkılmıştı.


"Kapılar açılabiliyor, onları açmak için mühürlerini kırmanız yeterli. Yüzyıllar önce kilitlerin gücü yanlış kişilerin eline geçince mühürler On Büyücü tarafından değiştirildi, o zamandan beri kimse onları açamadı." Deniz gözlerini yuvaladıktan sonra avcunu alnına yapıştırdı.


"Ve biz gelip asırlardır kilitli olan kapıları mucizevi bir şekilde açacak mıyız? Çocuk oyuncağı!"


"Masalın içinde olan birine göre çok inançsızsın çocuk."


"Efendim, inanmamaktan değil ama..." Aslında inanmamaktan. "...asırlardır kimse açamadıysa biz nasıl açabiliriz?"


"Ah sevgili Efsunkar! Sizin bakış açınız bir Diyarlı'dan çok farklı, bilgi birikiminiz daha fazla, zihniniz taze. En önemlisi de siz bunu kendiniz için değil, tüm Alt Diyar halkı için yapmak istiyorsunuz." Bu kadının iyimserliği iki dakikada beni yiyip bitirmişti. Şimdi yanmıştık.


"Diyelim ki ne mühür kaldı ne kilit, o zaman ne yapacağız? Masallarda, hikayelerde dolaşıp savaşa müttefik, orduya asker mi toplayacağız?" Her şeyi anlamıştım ama neden burada olduğumuzu ve ne yapmamız gerektiğini hâlâ anlamamıştım.


"Benim planım daha çok On Ritüeli üstüne kurulu."


"Bunun ne olduğunu bilmeyen tek ben miyim yine?"


"Hayır Deniz..." On Ritüeli diye bir şeyi ilk kez duymuştum. "...bende heyecanla bizi neyin beklediğini merak ediyorum."


"On Ritüeli ilk kez On Büyücü kilitlerin verdiği güç yüzünden kendini kaybetmiş ve iyice tehlikeli hale gelmiş bir kişi ile savaşırken ortaya çıkmış. On masalın, masalın gidişatını etkileyen ve kaderine yön veren -Külkedisi'nin camdan ayakkabısı gibi- eşyaları yerdeki yıldızın köşelerine yerleştirilir. Yıldızın ortasına biri geçer ve geçen kişi gerçekten inanırsa yazılmış tüm hikayelerin gücüne sahip olur.


Kırmızı Kraliçe ve onun kötülükten kalpleri kararmış yandaşlarını bu gücü yenebiliriz."


"Neye inanırsa?" dedim kaşlarımı çatarak.


"İşte o, güç için bu riski göze alan kişiye bağlı."


♣♠♦ ~ ♦♠♣

Kadın kupkuru olmuş boğazı yüzünden zorlukla yutkundu ve başını sevdiği adamın göğsüne bıraktı:

"Bana onu anlat."

"Ne?"

"Onu anlat." Nefesi ve sesi ikisi dışında boş olan hücrede yankılandı. Askerler ve kraliçe gitmişti. İçerisi kan ve pas kokuyordu.

"Emin misin-"

"Bana onu anlat!" İkisi de kirli zeminde yaralı halde yatıyorlardı.


"Gözlerine bakınca seni görebiliyordum."

"Kahverengi miydi?"

"Hayır, yeşildi. Ama bakışlarınız aynıydı. Saçları benimkilerin değişimden önceki rengi gibi kızıldı."

"Başka?"

"Başını senin gibi omzuma dayamayı seviyordu, bunu yapması için benim eğilmem onun parmak ucuna çıkması gerekiyordu." Kadın güldü.

"Ben hep boyunun senin gibi uzun olacağını düşlemiştim."

"Hayır, hayır! Kısa olması çok tatlı."


"Devam et lütfen."

"Senin gibi harika bir dansçıydı, o kadar yetenekli ki! Ayrıca portakal ve çikolatalı pastaya bayılıyor."

"Nane?"

"Evet, nane kokusundan da nefret ediyor. Senin gibi." İkisi de aynı anda iç çekti. "Bebeğimiz, tıpkı sana benziyor cadım."

"Masal. Masallara inanıyor mu peki?" Adam onu üzmemek için gerçeği gizlerken gözlerini kaçırdı.

"İnanıyor." Söylediği yalan kadının kirli ama güzel yüzünü aydınlattı.

"O zaman... Bulabilir bizi. Görebilirim onu değil mi?"

"Cadım-"

"İnanmıyor değil mi?"

"Üzgünüm. Çok üzgünüm."

Kadının göz yaşları yüzünü yıkamaya başladı. Sevdiği adam onu teselli etmek için omzunu okşasa ve keçelermiş saçlarını öpse de durmadı.

Hayallere inanmayan kimse de gerçeğe kavuşamazdı.

 
 
 

Recent Posts

See All

Comments


  • Pinterest
  • Tumblr Social Icon
  • Instagram

©2020 by Kelime Ressamı. Proudly created with Wix.com

bottom of page